Cumhurbaşkanı Evimin Önünde Bağırdı
CUMHURBAŞKANININ SESİYLE UYANMAK
Bu sabah saat, tam 07:09 idi ve ben
havanın puslu olması sebebiyle henüz gecenin bir yarısı sanarak,
serinliğe kalkmak istemiyordum. Hafta sonu“Ben biraz daha yatışta
dinlenirken, hava da sisini kaldırabilir, gökyüzü güneşi
hanelerimize saçabilir. Kemiklerim yumuşayabilir.” diye
düşünürken “Her şey Türkiye için” diye bağıran bir ses
duydum.
Kulaklarımızın aşina olduğu bu gür
ses, Cumhurbaşkanıyken, yönetimde sistem değişikliği yapmak
uğruna tekrardan Cumhurbaşkanlığı seçimlerine giren Recep Tayip
Erdoğan’a aitti.
Aniden bu sesle irkildim. ‘Uyanık
rüya mı görüyorum’ desem, mümkün değil, böyle bir
hastalığım yok çok şükür.
Televizyonu akşamdan açık bırakmış
olsak, bu yüksek volümle sabaha kadar uyuyamaz olurdum. Üstelik
ses giderek dozajını artırır halde, evimizin içinde gezinir
olmuştu.
Anlaşılan Cumhurunbaşı belirtilen
tarihten önce şehrime gelmiş olmalıydı ve “Ayfer’in kapısını
emekli olalı hiçbir siyasetçi çalmıyordur. Sabahtan bir sürpriz
yapayım. Kahvaltıyı Ayfer’le beraber ederken, ne derdi vardır.
Belediye başkanları yine kendine eza ediyor mudur, milletvekili
adaylarımızdan ne beklentisi bulunuyor’ diye bir sorayım”
demiş olmalıydı.
Telaşla kalkıp ortalığı
toparlamaya koyuldum. Bir yandan da küçük oğlumun odasına girip
çıkıp, onu uyartmaya çalışıyorum. “Oğlum kalk
cumhurbaşkanımız ziyaretimize geldi. Odamız güneş görmediğinden
buz gibi, soğuğa almayalım. Sobayı yak da, sıcak ortamda sıcacık
bir sohbet edelim” diyorum.
Küçük oğlum oğlak burcu,
tabiatıyla benimle inatlaşıyor. “Anne bırak dalga geçmeyi,
Mayıs ayında sobabı yanar? Saat daha erken bu saatte
kalkmayacağımı biliyorsun” diyor.
Bu arada oğlum da “Her şey Türkiye
için” diye tekrar tekrar bağırıldığını duyuyor, yatağın
içinden birden doğruluyor.
“Bak gördün mü çocuğum, ses
giderek kapıya yaklaşıyor. Kalk hadi Cumhurbaşkanımızı
bekletmeyelim, ayıp olmasın” diye üsteliyorum.
Oğlum: “Anne bu seçim otobüsü ya,
yarın cumhurbaşkanı mitinge gelecekmiş onun duyurusu olmalı”
diyor, yeniden başını yastığa gömüyor.
Ben oğlumu kaldırmakta ısrarlıyım:
“Erken saatte seçim otobüsünün ne işi var? Bugün gelmiş işte
ve bize ani ziyaret yapmak istemiş. Hani yapıyorlar ya bazen.”
Oğlum yarı uykulu sesini biraz daha
yükselterek: “Anne sen dalga mı geçiyorsun, baştakiler öyle
ani ziyaret yaparlar mı, önceden haber verilip ayarlanmış evlere
giderler. Yani bir de gazetecilik yaptın onca sene, bunları
siyasilerle sen de yaşadın. Ne tez unuttun, bilmen gerekmez mi?”
Ben yaşlanıyor olmamı belli etmemek
adına.“Bilirim de seçim otobüsünün şoförü mesaiyle
çalışıyor olsa bile, mesai saati başlamadı ki daha; bu bize ani
baskın belli, hadi hayırlısı” diyerek, kalkmasına yönelik
ısrarımı sürdürüyorum.
Oğlumu ikna çalışmam netice
vermeyince: “Elektrikli ısıtıcıyla bari Cumhurbaşkanınımızı
ısıtayım,” fikri geliyor aklıma.
Bir yandan da çayı ocağa koymam
gerek, diye telaşlanıyorum. Şimdi koskoca Cumhurbaşkanı onca
yoldan gelmiş, “40 yılın başında Ayfer’in evine gittik de,
bir bardak çay bile ikram etmedi” dedirtmeyelim.
Ne de olsa genlerden misafirperveriz.
Vah bana, nemli hava sebebiyle kemik ağrılarımda azdı. Ne yapsam
acaba? Sıcacık ekmekte almam lazım, ama bakkalın zamanı değil
ki, adam henüz sabahın körü bellediğinden, daha kepenklerini
açmamıştır. Pijamayla fırına da koşamam, “Ne yapsam acaba?”
Ses gümbür gümbür kulaklarımda
çarpıştıkça, bir telaştır sardı beni. Cama koşup bakıyorum.
Yoldan geçen birini görürsem, rica edip fırından taze somun
aldıracağım. Bir yandan da çaktırmadan karşı komşularımın
balkonlarına göz atıp , ‘Cumhurbaşkanının şehirdeki onca
hane arasında beni tercih edip, evime gelmesiyle’ hava atacağım.
Bu bağırtıya eminim herkes
ayaklanmış ve bütün konsantreleriyle bakışlarını benim evime
yönlendirmişlerdir bile...
Cama abanmamla “oha” olmam bir
oluyor, zira iki katlı gibi görünen devasa bir seçim otobüsü
evimin kapısının tam önünde “Her şey Türkiye için” diye
son ses bağırıyor. Cumhurbaşkanımız da benim kapımın önünde,
gözaltları yorgunluktan ve yer çekimi sebebiyle torbalanmış
olsada, yine de gülümseyen gözleri, gözlerime çivili. Ne var ki;
cumhurbaşkanımız canlı halde değil, büyük boy posterinde
dikili...
Hayal kırıklığına uğramış
durumdayım. “Ne güzel, siyasetçiler benim de kapımı
çalacaklar” diye umuda kapılmıştım. “Umudum tükendi, bir
siyasi sevenim bile yok,” hallerindeyim. Komşularıma atacağım
havam da sönüverdi.
O andan itibaren seçim otobüsünün
şoförüne söylenmeye başlıyorum. “Be adam bu ne heyecan,
rüyanda mı gördün, sabahın köründe herkesin beynini bu sesle
doldurmayı partililerin mi öğretti. Her şeyin Türkiye için
olduğunu, olması gerektiğini biz biliyoruz zaten. Siz hahikatte
bilmiyor musunuz? 16 yıl boyunca her şey neresi içindi de, bugün
Türkiye için diye hoparlörü bağırtıyorsunuz?”
Aklıma ne gelirse, beddua hariç,
edepli sayılabilir küfürler dâhil, şoföre yağdırıyorum.
Elimde kova dolusu su olsa, çıkıp yüzüne serpeceğim. O denli
öfkelendim anlayacağınız. Sabahın erken vaktinde daha karga
pisliğini gagalamadan ne işin var senin koca otobüsle benim
kapımın önünde?
Hayır, karın evden kovduysa, otobüsü
sessizce çek bir sabahçı kahvesine sıcak bir çay zıkkımlan,
sakinleş. Sonra evine mi döner karının gönlünü alırsın,
mesaine gidip işine mi koyulursun, ne yapacaksan yaparsın.
Anlaşılan şoför seçim otobüsünü
akşam evine götürmüş, sabah da evine ekmek almak için açık
fırıncı aramaya çıkmış.
Sabah ayazında yaya yürümekten
erindiği için de, evinin önündeki seçim otobüsüne atlamış.
El alışkanlığından olsa gerek, cumhurbaşkanının yarın
şehrime gelmesine yönelik duyuru anonsunu da son sesine kadar
açmış.
Benim mahallemi de Ak Parti yandaşları
oturuyor bellemiş olacak ki, bütün insani kuralları çiğneyip
partinin ilk dönemlerinden kalma sloganını savuruyor. “Her şey
Türkiye için.”
Sağduyulu, sakin bir insanımdır
normalde, fakat bu olumsuzluğa tepkisiz kalamadım. Ağzıma geleni
saydım, döktüm. Şoförün benim evin önünde durmuş olarak,
çığırtkanlık yapmasına anlam yükleyemedim. Benim Ak Partili
olmadığımı düşünüp, taraftar yapmak mı amacı desem, bu
tavrıyla Ak Partili olsam da caydırıcılık verir.
Cumhurbaşkanımıza konuyu ileteceğim,
şehrimdeki partililerin de haberi olsun. Böyle, düşüncesi
kabızlı adamlarla seçim propagandası yapılmaz. Edep ve adap
takınmış olanlarla, rahatsızlık verilmeden yapılacaklar
yapılmalı.
Milletin cebinde para yok, gelirimizde
büyük azalma var. Evimizin temel ihtiyacını karşılayamaz hale
gelmişiz, bu dalgalanmalarda dalga geçer gibi, sen kalk sabahın
köründe, sahurun seherinde belki de oruçsuz halinle, körkütük
sarhoş misali, fütursuzca seçim otobüsünü bağırttır. Olacak
şey midir?
Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com
Yorumlar
Yorum Gönder