İlk Eczanemiz
..
İlk
Eczacımız
Bizim
şehirde yakın tarihe kadar henüz eczane yoktu. Hemen hemen
eczanenin ne olduğunu bilen, gören de yoktu. İlaç tedariğini ve
hasta tedavisini şehrimde yaşayan Rumlardan dört Rum kardeş,
ilkel yöntemlerle birlikte yürütüyordu. Ta ki Cumhuriyet sonrası,
babam Saim Aytaç'ın amcazadesi Muzaffer Bey, şehrimizde ilk
eczaneyi açana dek...
Gülüyle
namlı şehrimin öz evlatlarından Muzaffer Bey; İstanbul'da eğitim
görürken “Bir kesere sap olamamışsın” diyen Şair Mehmet
Akif Ersoy'un elini öper ve “Beni affedin hocam, size layık
olmaya çalışacağım” der. Dediklerini hayata geçirebilmişmidir,
acaba?
Cumhuriyet
kurulana kadar Isparta'da eczane yoktur. İlaç ve tedavi yöntemini
bir çok konuda olduğu gibi, sağlık konusunda da o yıllarda
Isparta'da varlıklarını sürdüren Rumlar yapar. Fabrika
ilaçlarının nadiren bilinip kullanıldığı 20'nci yüzyılın
başlarında ot ve çeşitli bitkilerden yapılan (kocakarı
ilaçları) revaçtadır.
Harpten
yeni çıkmış ülkemin çocukları okumak için mektep bulamamakta,
bulsa bile yoksulluktan okuyamamaktadır.
Yokluklara,
kıtlıklara ve tüm imkansızlıklara rağmen, yüreklerde bu
gidişatı değiştirmek için okuma azmi vardır. Muzaffer Bey' de
hep kötüye gidişin önüne taş koymak için eczacılık tahsili
yapacak, Isparta'nın “İlk Eczacısı” unvanını kazanacak ve
Isparta'ya ilk eczaneyi açacaktır. Fakat bu o kadar da kolay
olmayacaktır.
Henüz
eczacılık akılda yokken, daha on altı-on yedi yaşlarındaki
Muzaffer Bey, orduya müracaat ederek muvazzaf jandarma subayı olur.
İlk görev yeri Karadenizdir ve Samsun ile Trabzon arasında tam üç
buçuk yıl güvenliği sağlar. Ancak İstiklal savaşı sırasında
Trabzon ve çevresinde belli bir gücüyle çete faaliyetlerinde
bulunan “Topal Osman”, jandarma subayı Muzaffer Bey'den ordu
silahlarını isteyerek, vermesi için tehdit, tedirgin ve taciz
etmeye başlar.
Gözü
dönmüş karanlık güçle mücadele etmekte yetersiz kalan
Muzaffer Bey, Topal Osman'dan kurtulmanın yolunu, askerlikten istifa
etmekte ve Isparta'ya gizlenerek gelmekte bulur. Buna rağmen Topal
Osman'ın atlı adamları, yaya olarak kaçan Muzaffer Bey'i Dinar'a
kadar takip ederler. Muzaffer Bey Dinar'ın suçıkan bölgesinde
kayalıklar arasında saklanarak izini kaybettirir. Isparta'ya
gelerek on gün eve kapanıp dışarıya çıkmaz ve canını
eşkiyadan böyle kurtarır.
ASKERLİKTEN
AYRILINCA, ECZACILIK OKULUNUN YOLU AÇILIR.
Subaylığını
Topal Osman'ın şerriyle noktalayan Muzaffer Bey'in babası
hastadır. O kadar ağır hastadır ki ilaca, tedaviye muhtaçtır.
Babasının durumunun etkisi altında kalarak eczacılık okulunda
eğitim almaya karar verir.
Aşiyan
da “ Şair- öğretmen Tevfik Fikret”in evine yerleşir. Burada
babasından öğrendiğince Arapça hocalığı yaparak hem para
kazanır, hem de eczacılık öğrenimine devam eder. Çünkü başka
türlü okumasına imkan yoktur. Mutlaka para kazanmak zorundadır.
Bir
gün eczacılık sınavları yapılır. Sınavlara hoca olarak “
Veteriner Hekim ve İstiklal Marşımızın yazarı, büyük Şair
Mehmet Akif Ersoy” da girer. Karşı karşıya geldiklerinde,
Mehmet Akif, Muzaffer Bey'e sorar. “Ne iş yaparsın?” diye.
Heyecana kapılan Muzaffer Bey, “Arapça ders veriyorum” diyemez.
Suskunluğu üstat tarafından olumsuz bulununca “Anlaşılan sen
bugüne kadar bir kesere sap olamamışsın”der gürleyerek Şair
Akif...
Muzaffer
Bey, Mehmet Akif'ten; o günkü şartlara göre eczacılık okulunda
okuyor olmasından dolayı iltifat beklerken, böyle sert bir söz
duyunca üzülür, yerinden kalkar ve: “Haklısınız hocam”
diyerek elini öper.
Usta
şairin zılgıtına maruz kalmışlıkla alevlenen genç Muzaffer,
gecesini gündüzüne katıp, hem işine hem derslerine hırsla
sarılır. Nihayetinde Muzaffer Bey eczacılık mektebini iyi bir
dereceyle bitirip, eczacı oluyor.
Artık
Muzaffer Bey diplomalı bir “Eczacı- Kimyagerdir.” Üstelik
gripin laboratuvarının sahibi Necip Akar ve yeni laboratuvarrın
sahibi Necdet Göknar gibi Türkiye'de ilk kurulmuş ilaç
firmalarının sahipleriyle sınıf arkadaşı ve meslektaşıdır
da...
ÜÇ
ARKADAŞ ÜÇ VİLAYETE ECZANE AÇMAYA SÖZ VERİRLER
Aynı
dönemde eczacı-kimyager olan üç samimi arkadaş, hiç eczane
bulunmayan Isparta, Burdur ve Antalya'da birer eczane açmaya karar
verirler. Ve bu kararı aralarında and içerek gerçekleştirirler.
Bu eczanelerin üçü de bugün halen faaliyettedir.
Muzaffer
Bey “Isparta”da, Ethem Ruhi “Burdur” da,Macit Yetkin'de
“Antalya”da ilk eczanelerini açarlar.
O
zamanlar Antalya'nın nüfusu Isparta'dan çok daha azdır. Bu yüzden
Macit Yetkin “Ben en sapa yere eczane açanım” diye
yakınmaktadır.
Isparta'ya
açılan ilk eczanenin adı “Muzaffer Bey” eczanesidir. Soyadı
kanunu çıkana kadar bu isim hiç değişmez.
Daha
Antalya yolunun açılmadığı Isparta'nın Rumlarla beraber
yaşamaya çalıştığı, çarşının merkez sayıldığı, şehrin
erkek hamamının yanındaki küçücük bir depo onarılarak açılan
ilk eczane; fabrikasyon ilaç yerine, okulda kimya derslerinde aldığı
eğitimle ot ve bitkileri birbirine karıştırarak, bizzat
keşfettiği formülleri ilaca dönüştürüp şifa arayanları
bekler.
Rumların
“Hamam yanında eczane mi olur,” sözleriyle verdiği rahatsızlık
sebebiyle” Muzaffer Bey Eczanesi” aynı muhitte başka küçük
bir dükkana taşınır. Bu sırada mübadele gerçekleşir. Rumlar
Isparta'dan temelli gider.
Daha
sonra Burdur'un Ağlasun ilçesi üzerinden Isparta'ya, Antalya'ya
ulaşım yolu açıldı. Ancak Ispartalıların Antalya'ya
gitmelerinden önce, Isparta'ya Antalya'dan yazlamaya gelenler olmaya
başladı. Hal böyle olunca o süreçte şehrime, temelini 5.
Cumhurbaşkanımız Cevdet Sunay'ın attığı o gün için çok
katlı bir otel yapıldı. Ve bu altı katlı otelin tam karşısına
“Muzaffer Bey Eczanesi” için özel bir bina inşaa edildi. Daha
sonraki yıllarda istimlak nedeniyle bu bina da yıkıldı. Eczane
günümüzdeki yerine taşındı.
Muzaffer
Bey, 1962 yılında öldüğünde, eczanenin yönetimini dört
oğluyla bir gelini eczacılıkla perçinleşmiş durumda,
mesleklerinin erbabı olarak, lakin eczanenin ismini soyadlarıyla
değiştirerek baba yadigarı mesleklerini, diplomaları duvarda,
namları gönüllerde olarak sürdürmektedirler.
Ayfer
AYTAÇ – ayferaytac.com
Yorumlar
Yorum Gönder