GÜNÜMÜZÜN EVLİYA ÇELEBİSİ
O aslında bir garip Ademoğlu. Sinop ilinde 1957 yılında 9 nüfuslu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünya ya gelmiş. Asıl ismi Mustafa C. Soyadı bende saklı, yazılsın istemedi. Niye derseniz, geçmişi soyadından tanıyıp karşısına çıksın istemiyor. Yaşı, 57 doğumlu olduğuna göre 61. Ağzında diş, başında saç kalmamış. Hal böyle olunca görünümü yetmiş yaşındaymış gösteriyor.
Mustafa C ilginç bir kişilik, sevimli, cana yakın bir adam. Dişleri yapılsa, kılık kıyafetine bakılsa, filinta gibi olur. Çağla yeşili gözleri capcanlı ve hep gülümsüyor. Aslen Sinoplu ama şu an Isparta'da. Isparta'da yaşamıyor, şehrimizde bir konuk. Bugün var yarın yok.
Bugün Isparta'da, yarın Antalya'da. Veya başka bir yerde. O otobüslerin ücretsiz götürdüğü her yerde. Ama şimdilik bir yere gitmek istemiyor. Isparta'dan kendine münasip bir hanım bulursa, evlenip Isparta'ya yerleşecek, çünkü Isparta'mızı ve insanlarımızı çok sevmiş.
Mustafa C evlenmek istiyor. "Birileri beni evlendirsin" diyor. Başka bir dileği olmuyor.
Bir eşi yok dediğimiz gibi, ama bir işi de yok. Hayatında hiç çalışmamış. Ama hiç de aç, açık kalmamış. "Yaradan rızkımı da yaratmış, rızkımın tamamını yutmadan ölmem." diyor. Sırtındaki belli belirsiz kamburdan dolayı devletten çok cuzi bir özürlü aylığı alıyor. Muhtaç olmayışına şükrediyor. Kendi durumunda bir garip hanım bulsa razı, geçinip gidecek.
Onun derdi yuvasızlık. "Kuşlar bile yuvasız olmuyorlar. Uçup yorulduklarında dinlenecekleri bir yuvaları, bir aileleri oluyor. Ben kuşlardan da garibim" diyor. Fakat kimsesizim, demiyor. Çünkü kimsesiz değil. Sinop'ta kardeşleri ve onların aileleri var. Ana babası yakın aralıkla ölmüşler, fakat her iki taraftan da akrabaları var. Ve Türkiye'nin her bir yanında pek çok dostu var Mustafa C.'nın... Sadece "Kendi eşim, çocuklarım" diyebileceği bir ailesi ve bu ailesiyle barınacağı bir yuvası yok. Bu güne kadar da hiç olmamış.
Mustafa C... 49 yaşına kadar Sinop ilinde bekar ve kalabalık ortamda yalnız yaşamış. Yalnızlığı, bedensel engelinden dolayı hor görülüp içine kapanmasından. Kimseler ona hal hatır sormamış, selam bile vermemiş hiç kimse. Usanmış hep kendiyle olmaktan, insan yerine konulmamaktan. Sonra bakmış hep aynı yaşantı olmuyor. Kararını vermiş Sinop'tan kopup gidecek. Ama nereye ve nasıl? Parası kıt ve başka bir yerde kimseleri tanımıyor.
Ani verdiği karardan caymadan Sinop otogarına gitmiş. İlk kalkan otobüsün şoförüne mahzunca bakarak:
-"Gittiğin yere beni de götür, param yok sevaba girersin" demiş.
Şoför:
- "Amca ben Tokat'a gidiyorum, sen nereye gideceksen oranın otobüsünü bul" diye cevap vermiş.
Mustafa C. derin bir iç geçirerek, içinden:
-"Belli bir yerim yok ki, şansıma neresi olursa" diye düşünmüş. Dışından da şoföre:
- "Ben de Tokat'a gidecektim evlat" deyivermiş.
Şoför her daim gözleri gülen bu ihtiyar görünümlü sevimli adamın yüzüne "Hayır" diyememiş, bindirmiş otobüsüne, yanına, muavin koltuğuna oturtmuş ve yol boyunca da yakından ilgilenmiş.
Tokat'a indiğinde bu cana yakın meziyetlerinden dolayı onunla yakınlık kuranlar, kendisiyle çabucak kaynaşıp beş kuruş harcatmadan yedirip içirmişler. Tokat'ta bu şekilde tam 15 gün krallar gibi yaşamış Mustafa C. Pek çok insan etrafında pervane olmuş. Alıp verdiği selamların çokluğuyla gönlü dolmuş. Sonra "Bana çok iyi davranan bu güzel insanların iyi niyetini istismar etmeye hakkım yok" diye düşünüp, yine geldiği gibi apansız Tokat'tan geldiği yöntemle ayrılmış. Ve hep aynı yöntemle o gün bugün Türkiye'nin her yöresini gezmiş Mustafa C...
O bir seyyah, günümüzün Evliya Çelebisi, her il hakkında pek çok bilgi birikimi dolu. Çelebi'den tek farkı bu bildiklerini kağıda dökemiyor. Pek çoğunu bana anlattı. Gerçekten çok ilginç, kayda değer pek çok anıları var.
Seyyah oldum, şu gurbeti gezerim. Bir dost bulamadım, gün akşam oldu. Diye bir türkü vardır, bilirsiniz. Mustafa C.'da bir seyyah dedik, ama onun her gittiği yerde yığılı dostları var. Tanıdığı her bir kalpte yer edinmiş.
Kaderi onu Isparta'ya da getirmiş. Gaziantep'teyken Isparta'ya gelen bir otobüs firmasına atlamış gelmiş. Tam üç hafta olmuş buraya geleli ve güleç yüzüyle, sempatik tavırlarıyla edindiği onlarca dost sayesinde Isparta'da da para pul harcamadan krallar gibi bakılıyor. Isparta'nın havasını, suyunu ve insanlarını çok seven Mustafa C, buradan kopmak istemiyor. Bana yalvarırcasına bakan gözlerle "Beni buradan evlendir, bir yuva edinip burada kalayım. Beni Isparta'dan gönderme" deyişi yüreğimi burktu. Ancak kendisine durumunu belirtici bir yazı yazarak yardım edebileceğimi söyleyebildim. Gerisi Allah'ın takdiri, dedim.
Gündüzleri dost edindikleriyle yiyor, içiyor, çok eğlenircesine vakit geçiriyor Mustafa C. Gecelerini de bazen bir dostun mekanında, bazen geceliği 20 liralık ucuz bir otel odasında konaklayarak sabahlıyor. Ama o geceleri hep yalnız ve ıssız geçiyor. "Karnın aç mı, su istiyor musun? " diyeni yok. Üzeri açılmışsa örtmeye uzanacak bir el yok. Hayatı güzel geçse de, bunlara hasret Mustafa C, sıcak bir yuvaya ve bu yuvada içeceği bir tas sıcak çorbaya hasret...
Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com
Mustafa C ilginç bir kişilik, sevimli, cana yakın bir adam. Dişleri yapılsa, kılık kıyafetine bakılsa, filinta gibi olur. Çağla yeşili gözleri capcanlı ve hep gülümsüyor. Aslen Sinoplu ama şu an Isparta'da. Isparta'da yaşamıyor, şehrimizde bir konuk. Bugün var yarın yok.
Bugün Isparta'da, yarın Antalya'da. Veya başka bir yerde. O otobüslerin ücretsiz götürdüğü her yerde. Ama şimdilik bir yere gitmek istemiyor. Isparta'dan kendine münasip bir hanım bulursa, evlenip Isparta'ya yerleşecek, çünkü Isparta'mızı ve insanlarımızı çok sevmiş.
Mustafa C evlenmek istiyor. "Birileri beni evlendirsin" diyor. Başka bir dileği olmuyor.
Bir eşi yok dediğimiz gibi, ama bir işi de yok. Hayatında hiç çalışmamış. Ama hiç de aç, açık kalmamış. "Yaradan rızkımı da yaratmış, rızkımın tamamını yutmadan ölmem." diyor. Sırtındaki belli belirsiz kamburdan dolayı devletten çok cuzi bir özürlü aylığı alıyor. Muhtaç olmayışına şükrediyor. Kendi durumunda bir garip hanım bulsa razı, geçinip gidecek.
Onun derdi yuvasızlık. "Kuşlar bile yuvasız olmuyorlar. Uçup yorulduklarında dinlenecekleri bir yuvaları, bir aileleri oluyor. Ben kuşlardan da garibim" diyor. Fakat kimsesizim, demiyor. Çünkü kimsesiz değil. Sinop'ta kardeşleri ve onların aileleri var. Ana babası yakın aralıkla ölmüşler, fakat her iki taraftan da akrabaları var. Ve Türkiye'nin her bir yanında pek çok dostu var Mustafa C.'nın... Sadece "Kendi eşim, çocuklarım" diyebileceği bir ailesi ve bu ailesiyle barınacağı bir yuvası yok. Bu güne kadar da hiç olmamış.
Mustafa C... 49 yaşına kadar Sinop ilinde bekar ve kalabalık ortamda yalnız yaşamış. Yalnızlığı, bedensel engelinden dolayı hor görülüp içine kapanmasından. Kimseler ona hal hatır sormamış, selam bile vermemiş hiç kimse. Usanmış hep kendiyle olmaktan, insan yerine konulmamaktan. Sonra bakmış hep aynı yaşantı olmuyor. Kararını vermiş Sinop'tan kopup gidecek. Ama nereye ve nasıl? Parası kıt ve başka bir yerde kimseleri tanımıyor.
Ani verdiği karardan caymadan Sinop otogarına gitmiş. İlk kalkan otobüsün şoförüne mahzunca bakarak:
-"Gittiğin yere beni de götür, param yok sevaba girersin" demiş.
Şoför:
- "Amca ben Tokat'a gidiyorum, sen nereye gideceksen oranın otobüsünü bul" diye cevap vermiş.
Mustafa C. derin bir iç geçirerek, içinden:
-"Belli bir yerim yok ki, şansıma neresi olursa" diye düşünmüş. Dışından da şoföre:
- "Ben de Tokat'a gidecektim evlat" deyivermiş.
Şoför her daim gözleri gülen bu ihtiyar görünümlü sevimli adamın yüzüne "Hayır" diyememiş, bindirmiş otobüsüne, yanına, muavin koltuğuna oturtmuş ve yol boyunca da yakından ilgilenmiş.
Tokat'a indiğinde bu cana yakın meziyetlerinden dolayı onunla yakınlık kuranlar, kendisiyle çabucak kaynaşıp beş kuruş harcatmadan yedirip içirmişler. Tokat'ta bu şekilde tam 15 gün krallar gibi yaşamış Mustafa C. Pek çok insan etrafında pervane olmuş. Alıp verdiği selamların çokluğuyla gönlü dolmuş. Sonra "Bana çok iyi davranan bu güzel insanların iyi niyetini istismar etmeye hakkım yok" diye düşünüp, yine geldiği gibi apansız Tokat'tan geldiği yöntemle ayrılmış. Ve hep aynı yöntemle o gün bugün Türkiye'nin her yöresini gezmiş Mustafa C...
O bir seyyah, günümüzün Evliya Çelebisi, her il hakkında pek çok bilgi birikimi dolu. Çelebi'den tek farkı bu bildiklerini kağıda dökemiyor. Pek çoğunu bana anlattı. Gerçekten çok ilginç, kayda değer pek çok anıları var.
Seyyah oldum, şu gurbeti gezerim. Bir dost bulamadım, gün akşam oldu. Diye bir türkü vardır, bilirsiniz. Mustafa C.'da bir seyyah dedik, ama onun her gittiği yerde yığılı dostları var. Tanıdığı her bir kalpte yer edinmiş.
Kaderi onu Isparta'ya da getirmiş. Gaziantep'teyken Isparta'ya gelen bir otobüs firmasına atlamış gelmiş. Tam üç hafta olmuş buraya geleli ve güleç yüzüyle, sempatik tavırlarıyla edindiği onlarca dost sayesinde Isparta'da da para pul harcamadan krallar gibi bakılıyor. Isparta'nın havasını, suyunu ve insanlarını çok seven Mustafa C, buradan kopmak istemiyor. Bana yalvarırcasına bakan gözlerle "Beni buradan evlendir, bir yuva edinip burada kalayım. Beni Isparta'dan gönderme" deyişi yüreğimi burktu. Ancak kendisine durumunu belirtici bir yazı yazarak yardım edebileceğimi söyleyebildim. Gerisi Allah'ın takdiri, dedim.
Gündüzleri dost edindikleriyle yiyor, içiyor, çok eğlenircesine vakit geçiriyor Mustafa C. Gecelerini de bazen bir dostun mekanında, bazen geceliği 20 liralık ucuz bir otel odasında konaklayarak sabahlıyor. Ama o geceleri hep yalnız ve ıssız geçiyor. "Karnın aç mı, su istiyor musun? " diyeni yok. Üzeri açılmışsa örtmeye uzanacak bir el yok. Hayatı güzel geçse de, bunlara hasret Mustafa C, sıcak bir yuvaya ve bu yuvada içeceği bir tas sıcak çorbaya hasret...
Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com
Yorumlar
Yorum Gönder