İSTANBUL'UN İTLERİ
GÜNDÜZ ZARARSIZLAR,
GECE AYARSIZLAR.
Acaba o kocaman hayvanlar nasıl sakin hale getiriliyor? Her boydan, türlü soydan köpekler, insanların yanına kadar yaklaşıyorlar, dişlerini bile gösterecek mecalleri yok. Uyuşturucu almışlar gibi, gün boyu buldukları yere seriliyorlar. Geceleri de sokakların fedaileri sanki, sinirlerimizi geriyorlar.
Geçtiğimiz haftaların birinde 10 gün gibi kısa bir süre İstanbul Selimpaşa'da misafirlik ettim. Bir yakınım o şirin ilçede öğretmenlik yapıyordu. Deniz kenarındaki evinde on günlük bir tatil süreci geçirdim. Denizin kış keyfini güzel çıkardım. Dalgaların hırçınlığında stres attım. Selimpaşa'nın sahili çok güzeldi. Martılarla insanlar iç-içeydi. Belediye denize nazır mükemmel bir yürüyüş yolu yapmış; kıyıları hemen büfeler, çay bahçeleri kapmış. Masalar, sandalyeler deniz kenarına kadar taşmış. Büfeler mevsim dolayısıyla kepenkle örtülüydü. Sandalyelerin üzerleri brandayla kapatılmıştı. Fakat yorulup oturduğunuzda laf söyleyen olmuyor, iki soluklanmaya bir çay soran bulunmuyor. Sahipsiz bırakılmış tüm kıyı, parklara köpekler doluşmuş. Sayfiye evleri gelecek yaza kadar kapatılmış, sahipleri sanki köpeklerini kapılarda bırakmış. Tasmasız köpekler, adeta sokağa terkedilmiş. Başı boşlar, çete oluşturmuşlar, önlerinden her geçene havlayıp duruyorlar. Okula giden çocuklar, sürekli korku yaşıyorlar.
Şanslı, sahipli köpeklerde var. Köpeğine kendi giydiğinin aynısından kazak giydiren, süslü tasmasını tutan sahile yürüyüşe koyulmuş. Fiyakaları aman pek hoşmuş.
Kimileri için hayvanseverlik köpekle yakınlık sanılıyor. Evde köpek beslemekle, köpekle birlikte gezmekle, tasmasından tutup köpek gezdirmekle sanki farklı olunuyor. Hazır mama üreticileri köpek yerine piton sevgisini reklam etselerdi, acaba ne olurdu?
Bir âlemdir insanoğlu aslından farklı olmayı sever. Neyin reklamını duysa, onu çok över. Ne yaparsınız, kimi için değer, salt dünyalıksa eğer...
Selimpaşa'da hele bir özel okul var ki oradan deniz manzarasına imrendim. Koskocaman bir yeşillik, orman desem değil. Ülkemizdeki ünlü bir iş adamı, sanırım Demirel iktidarı zamanı o alanı ucuza kapatmış. Şimdi zengin çocukları denize bakarak eğitim alıyor. Arazi alabildiğine geniş, özel okul ortasına kondurulmuş, gençler yangın merdivenlerine doluşmuş, her biri sigara tüttürür olmuş. Güzelim havayı dumana boğuyorlar. Bu gençler öğüt almayı yanlış buluyorlar. Özel okulun çevresi yüksek demir parmaklıklarla kapatılmış, parmaklık aralıklarından gençlerin keyifleri dikkat çekici, fakat benden başka kimse kafayı çevirip bakmıyorlar. Selimpaşa sakinleri hava soğuk demeden sahilde sağlıklı kalmak adına yürüyüş yapıyorlar. Bulmuşlar güzel denizi, lodostan bile kaçmıyorlar.
İstanbul'a gitmişken sadece Selimpaşa'ya tıkılıp kalmadım. Kumburgaz, Beylikdüzü, Avcılar, Büyükçekmece ilçelerini de günü birlik turladım. Avcılar semtinin sahilini her gidişimde hep hayranlıkla gezmişimdir. Denize nazır öğretmen evinde bir süre konakladım. Ben İstanbul'da yine pek çok hatıralar topladım.
Büyükçekmece 'de deniz kenarında balık yedim. Kahve içtim. İşte ben bütün bunları yaparken etrafımda çoklukla her ağırlıkta, her ebatta köpekler dolaşıyordu. Kedileri severim de, köpeklere fobim vardır. Lakin ne hikmetse koca koca köpekler yanımdan geçiyordu, ama gözleri beni asla görmüyor gibiydi. Başları öne eğik, "Gel kuçu kuçu" diye sesleniyordum. İki pati atıyorlar, sonra bir kenara kıvrılıp yatıyorlardı. Her biri afyon almış uyuşmuşlar gibi.
Etrafınızda o kadar çoklar ki ve İstanbul'da kedi kısmı neredeyse hiç yoklar. Köpekler istila etmiş dört bir yanı, bir de gece tanıyın bu hayvanları. Hava kararmaya başlamaya yakın, üzerlerinden uyuşmaları geçiyor birden aslan kesiliyorlar. Hırlamalar, saldırmaya yer arar gibi pis pis insanlara bakmalar. Bir hamle yaparsanız, etinizden parça koparacaklar, canınızı çok yakacaklar gibi, hepsi fırsat kolluyorlar. Geceleri sürüyle geziyorlar. Kim karşılarına çıksa affetmezler, zira çoğu açlar. Her sene yetkililer tonlarca ekmek atıldığından bahsederler, nereye gidiyor bu artan ekmekler? Askeriye, lokantalar, yurtlar, hapishaneler ve hastanelerde torbalarca ekmek israfı oluyor. Düzenli kurumlarca toplansa bu ekmekler ufalanıp çevremizdeki canlılara verilse iyi olmaz mı?
Şehirleri mesken tutmuş köpeklerin çoğu kırsal yaşam hayvanı, nasıl gelmiş veya getirilmişse kalabalık şehirlerin göbeğinde yadırgıyorlar ortamı. Belki onlarda insandan korkuyorlar, korunmak adına saldırıyorlar. Lakin her biri parçalama fırsatı kolluyorlar, bu bir gerçek. Allah muhafaza hiç bir vakit ıssız yollarda yürümeyin, oralar köpeklerin hakimiyeti altında. Gün ışığında o kadar masumlar ki, yerde yatanın yanlışlıkla kuyruğuna bassanız sesleri çıkmıyor, başları öne düşüyor.geceleri hırlamalarıyla bile titretiyorlar,aklım şaştı bu işe.
İstanbul'da yaşayanlar alışmışlar başı boş itlere, tedirgin olmuyorlar. Hatta bazıları durup köpekleri okşuyorlar. Görünürde hayvan sevgisinin örneğini sergiliyorlar. Hayvan denilince akla öncelikle köpekler gelir oldu. Oysa tabiatın koynunda insandan çok hayvan dolu. Her biri ibreti alem için ve bazıları tabiata, bazıları insana hizmet için varlar. Bir tek kediye evde bakım izni verilmiş dinimizce, bir tek kedi evde beslenebilir, köpek necistir, yani pis ve çok kirlidir. Yeri asla evin içi değildir. Köpek evin dışında bekçi olarak beslenebilir. Hayvanlara yaradılışlarının dışında farklı muamele edilmemelidir.
İstanbul'da bazı aileler evde besledikleri süsleyip, yanlarında gezdirdikleri köpekleri hevesleri geçtiğinde sokağa atıyorlarmış. Bunu yapanlar aman dikkat, canlılar kullanılıp atılacak bir meta değildir. Vebali vicdanınıza bulaşır, ömür boyu sıkıntı yaşarsınız. Demedi demeyin.
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
GECE AYARSIZLAR.
Acaba o kocaman hayvanlar nasıl sakin hale getiriliyor? Her boydan, türlü soydan köpekler, insanların yanına kadar yaklaşıyorlar, dişlerini bile gösterecek mecalleri yok. Uyuşturucu almışlar gibi, gün boyu buldukları yere seriliyorlar. Geceleri de sokakların fedaileri sanki, sinirlerimizi geriyorlar.
Geçtiğimiz haftaların birinde 10 gün gibi kısa bir süre İstanbul Selimpaşa'da misafirlik ettim. Bir yakınım o şirin ilçede öğretmenlik yapıyordu. Deniz kenarındaki evinde on günlük bir tatil süreci geçirdim. Denizin kış keyfini güzel çıkardım. Dalgaların hırçınlığında stres attım. Selimpaşa'nın sahili çok güzeldi. Martılarla insanlar iç-içeydi. Belediye denize nazır mükemmel bir yürüyüş yolu yapmış; kıyıları hemen büfeler, çay bahçeleri kapmış. Masalar, sandalyeler deniz kenarına kadar taşmış. Büfeler mevsim dolayısıyla kepenkle örtülüydü. Sandalyelerin üzerleri brandayla kapatılmıştı. Fakat yorulup oturduğunuzda laf söyleyen olmuyor, iki soluklanmaya bir çay soran bulunmuyor. Sahipsiz bırakılmış tüm kıyı, parklara köpekler doluşmuş. Sayfiye evleri gelecek yaza kadar kapatılmış, sahipleri sanki köpeklerini kapılarda bırakmış. Tasmasız köpekler, adeta sokağa terkedilmiş. Başı boşlar, çete oluşturmuşlar, önlerinden her geçene havlayıp duruyorlar. Okula giden çocuklar, sürekli korku yaşıyorlar.
Şanslı, sahipli köpeklerde var. Köpeğine kendi giydiğinin aynısından kazak giydiren, süslü tasmasını tutan sahile yürüyüşe koyulmuş. Fiyakaları aman pek hoşmuş.
Kimileri için hayvanseverlik köpekle yakınlık sanılıyor. Evde köpek beslemekle, köpekle birlikte gezmekle, tasmasından tutup köpek gezdirmekle sanki farklı olunuyor. Hazır mama üreticileri köpek yerine piton sevgisini reklam etselerdi, acaba ne olurdu?
Bir âlemdir insanoğlu aslından farklı olmayı sever. Neyin reklamını duysa, onu çok över. Ne yaparsınız, kimi için değer, salt dünyalıksa eğer...
Selimpaşa'da hele bir özel okul var ki oradan deniz manzarasına imrendim. Koskocaman bir yeşillik, orman desem değil. Ülkemizdeki ünlü bir iş adamı, sanırım Demirel iktidarı zamanı o alanı ucuza kapatmış. Şimdi zengin çocukları denize bakarak eğitim alıyor. Arazi alabildiğine geniş, özel okul ortasına kondurulmuş, gençler yangın merdivenlerine doluşmuş, her biri sigara tüttürür olmuş. Güzelim havayı dumana boğuyorlar. Bu gençler öğüt almayı yanlış buluyorlar. Özel okulun çevresi yüksek demir parmaklıklarla kapatılmış, parmaklık aralıklarından gençlerin keyifleri dikkat çekici, fakat benden başka kimse kafayı çevirip bakmıyorlar. Selimpaşa sakinleri hava soğuk demeden sahilde sağlıklı kalmak adına yürüyüş yapıyorlar. Bulmuşlar güzel denizi, lodostan bile kaçmıyorlar.
İstanbul'a gitmişken sadece Selimpaşa'ya tıkılıp kalmadım. Kumburgaz, Beylikdüzü, Avcılar, Büyükçekmece ilçelerini de günü birlik turladım. Avcılar semtinin sahilini her gidişimde hep hayranlıkla gezmişimdir. Denize nazır öğretmen evinde bir süre konakladım. Ben İstanbul'da yine pek çok hatıralar topladım.
Büyükçekmece 'de deniz kenarında balık yedim. Kahve içtim. İşte ben bütün bunları yaparken etrafımda çoklukla her ağırlıkta, her ebatta köpekler dolaşıyordu. Kedileri severim de, köpeklere fobim vardır. Lakin ne hikmetse koca koca köpekler yanımdan geçiyordu, ama gözleri beni asla görmüyor gibiydi. Başları öne eğik, "Gel kuçu kuçu" diye sesleniyordum. İki pati atıyorlar, sonra bir kenara kıvrılıp yatıyorlardı. Her biri afyon almış uyuşmuşlar gibi.
Etrafınızda o kadar çoklar ki ve İstanbul'da kedi kısmı neredeyse hiç yoklar. Köpekler istila etmiş dört bir yanı, bir de gece tanıyın bu hayvanları. Hava kararmaya başlamaya yakın, üzerlerinden uyuşmaları geçiyor birden aslan kesiliyorlar. Hırlamalar, saldırmaya yer arar gibi pis pis insanlara bakmalar. Bir hamle yaparsanız, etinizden parça koparacaklar, canınızı çok yakacaklar gibi, hepsi fırsat kolluyorlar. Geceleri sürüyle geziyorlar. Kim karşılarına çıksa affetmezler, zira çoğu açlar. Her sene yetkililer tonlarca ekmek atıldığından bahsederler, nereye gidiyor bu artan ekmekler? Askeriye, lokantalar, yurtlar, hapishaneler ve hastanelerde torbalarca ekmek israfı oluyor. Düzenli kurumlarca toplansa bu ekmekler ufalanıp çevremizdeki canlılara verilse iyi olmaz mı?
Şehirleri mesken tutmuş köpeklerin çoğu kırsal yaşam hayvanı, nasıl gelmiş veya getirilmişse kalabalık şehirlerin göbeğinde yadırgıyorlar ortamı. Belki onlarda insandan korkuyorlar, korunmak adına saldırıyorlar. Lakin her biri parçalama fırsatı kolluyorlar, bu bir gerçek. Allah muhafaza hiç bir vakit ıssız yollarda yürümeyin, oralar köpeklerin hakimiyeti altında. Gün ışığında o kadar masumlar ki, yerde yatanın yanlışlıkla kuyruğuna bassanız sesleri çıkmıyor, başları öne düşüyor.geceleri hırlamalarıyla bile titretiyorlar,aklım şaştı bu işe.
İstanbul'da yaşayanlar alışmışlar başı boş itlere, tedirgin olmuyorlar. Hatta bazıları durup köpekleri okşuyorlar. Görünürde hayvan sevgisinin örneğini sergiliyorlar. Hayvan denilince akla öncelikle köpekler gelir oldu. Oysa tabiatın koynunda insandan çok hayvan dolu. Her biri ibreti alem için ve bazıları tabiata, bazıları insana hizmet için varlar. Bir tek kediye evde bakım izni verilmiş dinimizce, bir tek kedi evde beslenebilir, köpek necistir, yani pis ve çok kirlidir. Yeri asla evin içi değildir. Köpek evin dışında bekçi olarak beslenebilir. Hayvanlara yaradılışlarının dışında farklı muamele edilmemelidir.
İstanbul'da bazı aileler evde besledikleri süsleyip, yanlarında gezdirdikleri köpekleri hevesleri geçtiğinde sokağa atıyorlarmış. Bunu yapanlar aman dikkat, canlılar kullanılıp atılacak bir meta değildir. Vebali vicdanınıza bulaşır, ömür boyu sıkıntı yaşarsınız. Demedi demeyin.
Ayfer AYTAÇ
ayferaytac.com
Yorumlar
Yorum Gönder