Mazideki Gözde Meslekler



                              MAZİYE BİR BAKIVER, GERİDE NELER BIRAKMIŞIZ.
İki binlere direnemediler. Yirminci Yüzyıl insanoğlundan hem çok şeyler aldı; hem de çok şeyler verdi. Bazı gözde meslekler ile kullanım eşyaları bir daha geri dönmemek üzere tarihin karanlığına hapsolurken, bazıları da aynı akıbete uğramamak adına direnirken can çekişiyor.
Yakın geçmişe kadar, hemen hemen bütün işler hayvanlarla yapılırdı. Ve nalbant ile semercilik gözde mesleklerdendi. Çünkü motorlu taşıtların olmadığı yıllarda binek olarak, yük taşımada, kağnı ve araba çekmede, arazi sürmede hayvanlar kullanıldığından; at, eşek, sığır, manda gibi hayvanlar nallanırdı. At ve eşeklerin sırtına binilmek ve yük sarmak için semer vurulurdu -konulurdu.
Bizim yörenin son nalbantları Ali Aldağ ile Osman Çelikkaya, nalbantlık mesleğinin can çekişmekte olduğunu, birkaç yıl içerisinde bu mesleği tamamen bırakacaklarını söylediler. Kendilerinden başka nalbantlık edecek kimsenin de bulunmadığını dile getirirlerken, her halleriyle üzgün olduklarını da belirtiyorlardı. Çünkü hiç kimse nalbantlığa heves etmemiş, bundan dolayı da mesleği devam ettirecek nalbant yetişmemiş.
Zira semercilik mesleği de aynı… Mustafa Kancı ile kardeşi Şevki Kancı yöremizin son semerci ustaları. Kendilerinden sonra bu mesleği yürütecek ve semer yapacak hiç kimse yetişmemiş.
Bu iki mesleğin ve mesleği yürüten zanaatkârların yerini, motorlu taşıtlar ile traktör almış durumda…
1900 lü yılların gözde kullanım eşyalarından olan kıl çul, çuval, keçe ve hasırda ekonomik işlevini tamamlamış, 2000’lere gelemeyip, tarihe mal olmuşlardır. Bunlar yakın geçmişimizin gözde yer yaygılarıydı. En zengin atalarımızın konaklarında kullanılmış olan bu yaygıların yerini elde dokunmuş halılar, kilimler almıştı. Günümüzde el dokuması halılar ve kilimler, bir yerlerde sessiz sedasız yaşamlarını devam ettiriyorlarsa da, onların yerlerini de çoktan sentetik, teknolojik halılar aldı. İnsanoğlu vefasız mıdır, yoksa kolaya kaçan mı olmuştur. Atasından gördüğünü tez unutup, yeniliğe kolay ayak uyduran, benimseyen olmuştur. Durum böyle olunca keçi kılından yapılan çulu, yünden yapılan keçeyi, halıyı ve saz otundan yapılan hasırı arayan soran yok.
Bir zamanlar gaz lambası ile kandil (İdare lambası) gözde aydınlatma araçlarıydı. Gaz lambasına şişe cam takılır, kandil mum gibi fitili yakılarak kullanılırdı. Elektrik en ücra köşelere kadar gidince, daha doğrusu yüz yıldan bu yana keşfi çoğalan teknoloji sınırları sonuna kadar genişletilince; medeniyette işe yaramaz denircesine gaz lambası ile kandil tarihi eser olarak müzelerdeki yerlerini çoktan aldılar.
El emeği, göz nuru, ilmek ilmek nakışlanan yorgancılık mesleği vardı. Gelinlerin ceyizine ipekliden yapılırdı. Döşeklerin yünlerini atan hallaçlarda tarih oldu. Makine işi çıktı, el sanatlarının pek çoğu bitti. Onlarla karınlarını doyurmuş insanların çoğunluğu yoklar artık. Meslekleri tarih oldu. Ama onlar hatırlarda bile değiller. Belki aileleri ara sıra yad ediyordur kendilerini, ya işlerini? Merak eden kalmışsa, bir kısmını gündeme getirmeye çalıştım.
Bakırcılık ve kalaycılık mesleği zanaatı da aynı…
Yakın geçmişte koca bir arastada faaliyet gösteren bakırcılar ile kalaycılar; melamin, plastik, alüminyum, çelik, cam, porselen eşyaların çıkması ve yaygınlaşmasıyla, sıramızı savdık bile diyemeden sessizce yok olup gittiler.
Pompalama gaz ocakları ise çok fazla yaşayamadı. Bunlar 50’li ve 70’li yıllar arasında bir göründü, bir kayboldu ve sonra yitip gittiler. Neylersiniz ki; ecdadından bi haber talihsizler onların değerlerini bilemezken, kullandıklarına değeri nerden bilecekler.
İki tekerli, çok basit imalat olan kağnılar (Öküz arabası) ile dört tekerli tatar arabalar ve yine dört tekerli faytonlar bugün birçok müzeyi süslüyor. Kağnılar köylerde çiftçilerin yük ve eşya taşımada kullandıkları gözde araçlardı. Atların çektiği tatar arabalarını da köylüler kağnı gibi kullanır, şehir ve kasabalarda ise yük taşınırdı.
Bugünkü taksilerin yerini aldığı faytonlar ise yaylı olduğundan benim çocukluğumun çok modern insan taşıma araçlarıydı. At arabaları ile faytonları 1970’li yılların başlarında veya içerisinde, geleceğin insanının görmekten mahrum kalmaması için müzelere gönderdik.
1900’lü yılların ortalarına kadar köylerde çiftçilerin, dağlarda çobanlar ile Yörüklerin giydikleri gön çarık ile kıl çorap da müzelerde iplerinden çivilere asılı duruyor. Bugünün ve geleceğin insanının ( Bunlar nasıl bir giyecek aracı, şöyle bir yakından bakayım) demeleri için.
20 nci yüzyıl gelmesiyle bunları alıp götürürken, karşılığında insanlığa neler verdi? Saymakla bitmez, ama biz yine de önemli olanlarını bir hatırlayalım:
Sinema, film, televizyon. Bilgisayar. Telsiz, telefon, cep telefonu. Uçak, jet, füze, atom bombası. Hidrojen bombası, ve öteki kimyasal silah ve bombalar. Nükleer silahlar, uyuşturucu kullanım kolaylıkları, kötülüğe kolay ulaşım yolları. Modern hayata, hormodern gıda maddeleri. Modern  giyim eşyaları. Modern kullanım alet ve edavatları, envaı şekilde ve motor gücünde motorlu taşıt araçları.
Bu modern eşya ve kullanım araçlarının yerini kim bilir daha hangileri alacak? İnsanoğlunun gelecekteki yaşamı böylece ya daha çok kolaylaşacak, yahut da daha da zorlaşacak. Kim bilir belki de artık hiç çekilmez olacak.
(Değerli okurlarım; geçmişte yazdığım bazı yazılarımı geliştirip tekrar bu sayfalara yazacağım. Konunun detayını daha merakla okuyacağınızı umuyorum. Teşekkürlerimle, her birinize selam ve sevgiler.)

Ayfer AYTAÇ - ayferaytac.com


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İŞTE FERASET

İdrîs Aleyhisselâm’ın Kıssası