Dere Yatakları Arsa Olursa
Dere Yatağına Ev Yapılır mı? Siz
hiç hayvanların dere yatağında yuvalandığını gördünüz mü?
Örneğin, bir karıncanın dere yatağında yuvasına rastladınız
mı?
Hayvanlarda akıl yok, içgüdüleriyle
hareket ediyorlar ve dere yatağına ev yapmıyorlar. Ne hikmetse
kendisine akıl, irade verilmiş tek canlı olan insanoğlu,
yeryüzünde görülen bunca felaketlere rağmen, gidip dere yatağına
ev yapıyor, hatta apartman dikiyor. Hem de kat kat üstüne,
insanlar birbiri üstüneler sefer tası misali…
Düşünebiliyor musunuz, aklıyla
övünen insan onca para harcayıp dere yatağına ev konduruyor.
Sonra bugün Ankara Mamak’ta olduğu gibi yağmurda sel baskını
yaşıyor. Çok şükür can kaybı yok. Fakat böyle anlarda
vatandaş canını kurtarsa da eşyalarını kaybediyor. Mal kolay
elde edilmiyor, mal için “canın yongasıdır” denilmiştir.
Allah muhafaza bir deprem olduğunda o
dere yatağındaki lüks evi yerle bir ediveriyor. Can kayıpları
yaşanıyor. Afetlerin acısının telafisi mümkün olamıyor. Zira
gidenler geri döndürülemiyor. Yaptığımız yanlışlarımız,
yaşadığımız kaderimiz oluyor.
İnsanların gözünü hırs bürümüş,
şehirler köyden göçle büyüdükçe büyümüş. Parası olan
şehir içinde nerede bir akarsu, kurumuş dere yatağı bulsa, arsa
yapıp apartmanı konduruyor. Kışın yağmurla, karla oluşacak su
birikintisini bile ( hangi akla hizmetse, neyin alametiyse artık)
manzara niyetine, meraklısına kakalıyorlar. Sıradan alanda, hatta
dere yatağında olmasından çürük olan yapıları, modern lüks
daire olarak kucak dolusu paraya elden çıkarıyorlar. Aldığına,
sattığına bakıyor insan; evin yeri eskiden dere miydi, çöplük
alanı mıydı, kimse irdelemiyor. Satıcı için gelsin müşteri,
kasalar dolsun para. Müşteri için, şehirde evim olsun da mantığı…
Bizim ülkemiz deprem kuşağında
bulunuyor. Üstelik çoğu ilimizde geçmişte akarsular, çaylar
şehir merkezlerinin ortalarına kadar faallermiş. Zaman içinde
kuraklık olmuş kurumuş yahut bir şekil insan eliyle kurutulmuş.
Bu nedenledir ki böyle yerlerde yumuşak toprak hâkim. Sen bunu
bile bile git, çok kazanç getirisi için “Dere yatağı, çay
geçeği” demeden evleri üst üste dik, yan yana diz. Sonrada onca
insanın canını tehlikeye at. (İlgilisine, bu işlerin
yetkilisine diyorum.) Olacak şey mi bu, bizim insanımızın değeri
para kadarcık mı?
Dere yatağında ağaçlık olur. Türlü
çiçekler yetişir. Türkülerde de belirtildiği gibi “Dere boyu
kavaklar, açtı yeşil yapraklar.” Bilirsiniz bu türküyü değil
mi? Biz de dere yataklarına ev yapılarak bu türkünün devamı
çağrılıyor. “Ben sana doyamadım, doysun kara topraklar.”
Ne diyelim, Yüce Allah herkese akıl
fikir vermiş. Baştan tedbirini almıyorsan, bile bile lades
diyorsan sonucuna katlanacaksın demektir. Lakin insan hırslarını
bir kenara bırakıp anlamalı ki, toprağa sahip olunmaz. Günün
birinde ancak toprak insana sahip olur.
Bir başka dokunaklı durumda ahir
zaman alametlerinin hızla zuhur ediyor olması. Çocukluğumuzda
yaşlı teyzelerden duyardık, “Gün gelecek evler üst üste
yapılacak ve dağ- dere demeden her yer yüksek binalarla dolacak.”
Alın işte, her yanımız bina doldu.
Güneşimiz koca duvarlarla çevrelendi. Ekili alanlarımız bile
hırsın gaspına uğratıldı. Büyüklerimiz kehanette mi bulunmuş,
yoksa Kur-an ilmini çok iyi mi kavramışlar? Dimağınız kâfi
geliyorsa siz idrak ediniz. Başka ahir zaman belirtilerine buradan
yer vermiyorum. Doğru yöne bakmayı bilen, neyin, nasıl olduğunu
görüyor, biliyor zaten. Önemli olan bunlardan ders almayı ve
tedbire yönelmeyi bilmekte; takdir elbette Yüce Allah’ındır.
Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

Yorumlar
Yorum Gönder