Sosyal Dayanışmayla Zorlukları Aşarız



ÜÇ AYLAR, YARDIMLAŞMAYA VESİLEDİR
İçinde bulunduğumuz günler mübarek üç aylar. Recep ayı geçti, Şaban yarıyı çoktan aştı. Birkaç gün sonra oruç ayı Ramazan başlıyor. Zengin, fakir ayırımsız tüm Müslümanların çokça ibadet edecekleri ve yapacakları iyiliklerle ibadetlerini destekleyecekleri aylar… Yani iyi insan olmanın, yanlışlardan dönülmesine fırsat aylar bu aylar… Seneye bu ayların fırsatı olmaya bilir.
Malum ben Isparta belediyesinden emekli oldum. Belediye de basın müşaviri olarak çalıştığım dönemde, belediye başkanımızla birlikte, onun yakınında olarak halk gününe katılıyordum. Dolayısıyla o halk günlerine yardım ummak adına gelen pek çok gariban beni yakından tanıyordu. Aradan bunca yıl geçmesine rağmen onca kişiler beni hala unutmadılar. Ne zaman beni görseler, bir şekilde bana ulaşsalar, benden yardım talebinde bulunuyorlar. Kimi iş istiyor, kimi aş, kimileride çocuklarına eğitim imkanı. Benim emekliliğimden bu yana geçen süreçte de ben onları hiç görmezlikten gelemedim. Bu güne kadar belediye başkanlarının haricinde pek çok sorunlarında elimden geldiğince yardımcı olmaya çalıştım. Yüce dinimiz yardım yapan kadar, yardıma vesile olanında sevap kazanacağını belirtir. Benim gücüm ne yazık ki maddi yardım yapmaya elverişli değil. Keşke bu gücüm olsaydı da ekmeğimi ve paramı garibanlarla paylaşsaydım. Kapalı kapılar ardında öyle acı dramlar yaşayan garibanlar var ki.
Bu gariban vatandaşlara nasıl yardımcı olabilirim? Diye düşünürken geçtiğimiz yıl bir dernek kurmayı amaçladım. Zor durumda olanlar yardım alma gayesiyle henüz yasallaşmamış derneğimize, daha kuruluş safhasında akın ederlerken, dernek yönetiminde ve üyelikte var olmak isteyen hanımların kimi yardım etmekte duyarsız kaldı. Kimi makam için sen- ben kavgasına tutuşup koptu. Tabi ki derneğimizde olumlu çalışmalarına başlamadan koptu. Yani yardım için dayanışmayı beceremedik… Çok yazık, oysa ben böyle bir derneği İstanbul’da kaldığım yıllar içinde Avcılar ilçesinde oluşturmuş ve işler hale getirmiştim. Onlarca varlıklı hanım, maddi manevi güçlerini birleştirmiş, fakire yardım için seferber olmuşlardı. Ben İstanbul’dan ayrıldım, Isparta’ya döndüm aynı dernek faaliyetlerini daha da geliştirmiş olarak sürdürdü.
Isparta’da da böyle bir derneği hayata geçirecek olursak, pek çok zor şartlarda yaşayanın zorluklarını dayanışmayla hafifletiriz, diye düşündüğümden bu dernek olayını gündeme getirmiş, oluşumunu gerçekleştirmiştim. Ancak başarılı olamadım, neden? Bizim varlıklı hanımlarımızın yönetimde ben olacağım, kavgasından. Kusura bakmasınlar, makam için, gösteriş için dernekçilik olmaz…
Hanımlarımızın çoğu koca parası yiyor, tuzları kuru. Bu yüzden yardım denilince, bu hanımların aklına modası geçtiği için giyilmeyen giysiler, eskimiş ev eşyalarını vermek geliyor. Onları garibanlara vererek, kendi üstlerini, evlerini yeniliyorlar. Bu tür yardıma yardım denmez. Eskilerden kurtulmak, evdeki kirlilik kalabalığını ortadan kaldırmak denir.
Asıl yardım, maddi- manevi yardımdır. Yüce Allah parayı zengine niye veriyor, emanet için, olmayanla paylaşması için, yani çok para da bir imtihan vesilesidir. Yardım denilince çok şey kapsama alanına girer. Bir hastanın tedavisini üstlenmek, bir öğrencinin okul giderlerini karşılamak, evinde ekmeği, odunu, kömürü olmayana bunları tedarik edebilmektir.
Kaloriferli evlerde oturanlar, karınları her gün sıcak yemekle doyanlar. Açın, çaresizin halinden bilir misiniz? “Her gün ne pişireceğim, akşama çocuklara ekmek alacak parayı nereden bulacağım?” diye düşünen ananın- babanın halinden anlar mısınız? Anlamış olsanız da onlara yardım etmemekle, anlayışlı olmanız bir şey ifade etmiyor. İğneyi önce kendinize batırın. Yalnızlığınızla baş başa olduğunuz anlarda şöyle bir düşünün. Bir anda tüm varlığınızı kaybedip, yoksun ve yoksul kaldığınızı var sayın. Ne yapardınız? Olmaz, demeyin. Geçtiğimiz günlerde bu sütunlarda böyle bir gerçeği yansıttım ben, maalesef oluyor… Bu sebeple, bir an için kendinizi o garibanların yerine koyup düşünün. Aynı çaresizliği yaşamaz mısınız? Düşünce çevrenizde size yardım edecek kimseler kalmamız, iyi günleriniz de dost bildikleriniz ortadan kaybolmuşlar. Ne yapardınız? Birilerinden yardım istemek hoş bir şey değil, ama başka çare kalmamışsa ne yapacaklar? Boyun büküp elden yardım talep etmek, kimsenin hoşuna gitmez. Ancak çaresiz kalınması gibi bir yadsınamaz gerçekte var, ne yazık ki…
Yardım istemeyi, kendilerini acındırarak yardım toplamayı iş edinenlerde var, doğru. Hayatı kolay yaşamak isteyen tembel insanlarda var aramızda biliyorum. Böyleleri insanın iyilik duygularını istismar ediyorlar ve gerçek ihtiyaç sahiplerini de kendileriyle aynı kefeye koyduruyorlar. Ben de bu yönde çok istismara uğradım. Yanımda acıdım birine iş verdim, “çalış, kazan ayaklarının üzerinde dur. Kimseye muhtaç olma” dedim. Ocağıma incir ağacı dikmediği kaldı. Beni dolandırdı gitti. Şimdi kendi zorluğumu aşmak adına sağlık problemlerim olduğu halde bu sütunlarda yazarak ayağa kalkma mücadelesi veriyorum. İyi günden kötü güne girmiş olarak görmüyorum kendi durumumu, zorlu bir yokuşa denk geldim, ama mutlaka tırmanıp aşacağım diye düşünüyorum. Benim için kolay mı sanıyorsunuz, mesleğimde kariyer yapmış, kendim iş veren olmuş, yanımda işçi çalıştırır hallerimdeyken, şimdi çocuğum yaşında birinin yanında işçi durumunda olmak. Elbet ağırıma gidiyor, ama benimde mecburiyet duyduğum sorumluluklarım var, onlardan kaçmamak için, zor olana katlanmayı tercih ettim. Ben de zordayım, diyerek benden daha zor durumda olanlara duyarsız kalamazdım. Bu amaçla içinde bulunduğumuz mübarek üç aylarda sizleri sizlerden daha sıkıntılı bir hayat yaşayanlara yardım etmeye davet ediyorum. Zorlukları el birliği ile paylaşalım diyorum. Sosyal dayanışmayı gösterirsek, zorlukları aşacağımıza inanıyorum…
Geçtiğimiz günlerde 6 çocuklu, 7’nciye hamile 28 yaşında Kezban adlı bir kadın gördü beni yolda. “Abla son umdum sensin” diye ağlarken beni de ağlattı. Ona bu güne kadar yapılan yardım ancak belediyeden gıda yardımı olmuş. Tek başıma onun için ne yapabilirdim. Benim yapabileceğim, bu hanımın durumunu bünyesinde şu sıralar yer aldığım gazetemde duyurmaktı. “Senin durumunu haber yapalım, destek isteyelim” dedim. Razı olmadı, utandı gazeteye çıkmaktan. Teşhir olmak istemediğini söyleyerek gitti. Bir daha da göremedim, ne haldedir kim bilir? Ya o altı çocuk, giysileri var mıdır, karınları yeterince doyuyor mudur, üzerlerine örtecek bir çatıya sahip midirler? Allah bilir.
Dün de Ramazan adlı bir bey yolumu kesti. Karısı böbrek hastasıymış, diyalize girerek yaşamını sürdürüyormuş. Daha 35 yaşındaymış karısı ve 3 çocuk annesiymiş. Ramazan beyin böbreği uyuşuyormuş, karısına vermeye hazır. Ancak 15 milyon gerekiyormuş. Zengin hasta, para bulur, böbrek bulamaz. Ramazan karısına böbreğini verecek, nakil için parası yok…
Bunlar hayatın cilveleri, şans, ya da şanssızlık deyip, gülüp geçemeyiz. Beni çok arayan var, yoluma çıkıp çok derdini söyleyen var. Hep yardım amaçlı aranıyorum. Onlara elimden geldiğince vesile olarak birileriyle görüştürerek, vesile olarak çare olmaya çalışıyorum. Dedim ya, kendi maddi gücüm yok. Keşke olsa da bu insanlara, kimselere duyurmadan kendim yardım yapabilsem. Bugünde yaptığım bu gazete aracılığıyla onların varlığını duyurmak, insanların duyarlılığını harekete geçirmek.
Eğer okurlarım bu satırları okurlarsa, gazeteye ulaşarak, bu vatandaşlara yardım yapabilirler. Her türlü yardıma bu insanların ihtiyaçları var. Sizin çevrenizde de ihtiyaç sahipleri insanlar mutlaka vardır, görmesini bilmeniz onları bulmanızı kolaylaştıracaktır.
Beni belediyecilik günlerimden tanıyıp bana gelenler, şunu çok iyi bilerek bana geliyorlar. Ben onları asla reddetmiyorum, sıkılmadan dinliyorum. Rencide etmiyorum ve teselli edici sözlerimle olsun, onların sorunlarını paylaşıyorum. Biliyorlar ki ben her konu da güvenilirim. Bunu şunun için söylüyorum, sizlerde bu şekilde yaklaşırsanız, kendilerine yakınlaşmaları o kadar samimi olur.

Ha bir de iş arayan gençler var. İkisi üniversite mezunu üçü lise eğitimi görmüş. Ne iş olsa yaparız diyen bu gençlerin biri bayan, dördü erkek. Pırıl pırıl bu gençlere de biliyorum ki, yüreği güzel, duyarlı insanlarımız kollarını açıp kucaklayabilirler.
Yardımlarınız amacına ulaşsın istiyorsanız, her isteyene değil, istemesini beceremeyen, ama çaresizliğinden güvendiği birine derdini açabilen, gerçek ihtiyaç sahiplerine verin.
Sosyal dayanışma içinde olursak, fakirlerimiz doyar, hastalarımız şifa bulur, işsizlerimiz işle mutlu olurlarken sizleri de manevi doyuma ulaştırırlar. Az şey midir bu? Her şeyi devletten beklemeyelim. Olanın olmayana borcu vardır, demiyorum. Olan olamayanla dayanışma içinde olursa, zorlukları aşarız, refaha daha çabuk ulaşırız demek istiyorum. Bu ülke, insanlarıyla birlikte bizim. Hiçbir insan açlığı ve acı çekmeyi hak etmiyor. Onlara bu acıları bizim duyarsızlığımız çektiriyor. Elimizde olanı bölüşmesini bilelim. Kardeşlik bunu gerektirir. Hele içinde bulunduğumuz güzel günler, bu güzellikleri bize yaşatacak olan, güzel fırsatlardır. Bu vesileyle kandilinizi üç aylarınızı kutluyorum. Her gününüz için güzellikler diliyorum…
Ayfer AYTAÇ – ayferaytac.com

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hz. Ebû Dahdâh ve Hurma Bahçesi

OSMAN AMCA