Kayıtlar

Aralık, 2018 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

3. DÜNYA SAVAŞINA DOĞRU ADIM ADIM

Resim
Savaş, psikolojik olarak korku ve ürperti verici bir olaydır. Buna rağmen mecbur kalındığında savaş hem kaçınılmaz olmakta, hem de arzu edilmektedir. Savaşın en küçük ünitesi “Niza”dır. Biraz büyük olanı da kavgadır. Her ikisi de iki kişi, ya da küçük gruplar arasında geçer. Savaş ise büyük gruplar arasında, ya da ülkeler tarafından birbirlerine karşı yapılan eylemdir. Bazı savaşlar bir ülkenin iç işlerini ve dolayısıyla insanlarını ilgilendirir. Bazı savaşlar iki ülkeyi, bazı savaşlarda savaşın geçtiği pek çok bölge insanını ilgilendirir, bazı büyük savaşlar ise dünyayı. Birinci Dünya ve İkinci Dünya savaşları tüm dünyayı ilgilendirmiştir. Şimdi, PKK dolayısıyla Irak’ın yarattığı bunalım, bütün dünyayı ilgilendirmelidir ki, terör tüm dünya insanının tehdit unsurudur. Bu durumda bir üçüncü dünya savasının eşiğindeyiz demektir. “Sinek çok küçük ama mide bulandırır” sözünün güzel bir atasözü olduğu pek çok defalar kanıtlanmıştır. Çünkü Irak’ın beslemekte olduğu PKK bu gün bize çemki...

SEÇİMLER ÜZERİNE

Resim
Seçimler üzerine, siyasilerin sıklıkla yaptıkları basın toplantılarında, konuşmacıların dillerine doladıkları bir cümle vardır: “Değerli basın mensupları” ya da “Basınımızın güzide temsilcileri” derler. İşleri düşüyor ya. Hem de özellikle seçim zamanlarında. ‘Politikacının polimin de, köprüyü geçinceye kadar vaat ettiklerini, oy sahiplerine duyurmak için medyanın aracılığına ihtiyaçları var. Bu yüzden basının çalışanlarını dille pohpohluyorlar. Arkalarından da basıncı geçinenlere bir küfür etmedikleri kalıyor. Düpedüz riya bu! Bu riyakârlığı lüzumunda, o çok değerli buldukları basın mensuplarının pek çoğu da fazlasıyla siyasilere yapıyorlar. Partileri dolaşıp, parti yetkilileriyle, milletvekili adaylarıyla görüşerek, (Daha ortada fol yok yumurta yokken) adaylara sahte samimiyetle “Sayın Vekilim” diye hitap ediyorlar. Bu yağ yetmez belleyip, daha da ileri giderek “ Bu parti benim de partim, hem oy’umla, hem de oy toplayarak size ve partinize destek sağlayacağım” sözleriyl...

GÜNÜMÜZÜN EVLİYA ÇELEBİSİ

Resim
O aslında bir garip Ademoğlu. Sinop ilinde 1957 yılında 9 nüfuslu bir ailenin beşinci çocuğu olarak dünya ya gelmiş. Asıl ismi Mustafa C. Soyadı bende saklı, yazılsın istemedi. Niye derseniz, geçmişi soyadından tanıyıp karşısına çıksın istemiyor. Yaşı, 57 doğumlu olduğuna göre 61. Ağzında diş, başında saç kalmamış. Hal böyle olunca görünümü yetmiş yaşındaymış gösteriyor. Mustafa C ilginç bir kişilik, sevimli, cana yakın bir adam. Dişleri yapılsa, kılık kıyafetine bakılsa, filinta gibi olur. Çağla yeşili gözleri capcanlı ve hep gülümsüyor. Aslen Sinoplu ama şu an Isparta'da. Isparta'da yaşamıyor, şehrimizde bir konuk. Bugün var yarın yok. Bugün Isparta'da, yarın Antalya'da. Veya başka bir yerde. O otobüslerin ücretsiz götürdüğü her yerde. Ama şimdilik bir yere gitmek istemiyor. Isparta'dan kendine münasip bir hanım bulursa, evlenip Isparta'ya yerleşecek, çünkü Isparta'mızı ve insanlarımızı çok sevmiş. Mustafa C evlenmek istiyor.  "Birileri beni evl...

OSMAN AMCA

Resim
HUZURDAN YOKSUN BİR ADAM O, 73 yaşında evli bir adam. Lakin tam elli yıldır bekâr hayatı yaşıyor. Ne karısından boşanabilmiş, ne de karısıyla bir arada oturmuş. Fakat kazandığını hep karısına vermiş, parasının hayrını hiç görmemiş. Hayatı kalabalıklar arasında yalnız olarak geçmiş. Ne gülmüş, ne de birini güldürebilmiş. Herkesin hayatı bir romandır derler ya, Osman Uysal'ın hayatı trajik bir roman. Sonu belirsiz elbet, ama o: “Benim sonum bir gün bir taşa takılıp noktalanacak” diyor. Bu yüzden daha sağlığında mezar yerini almış ve mermerden yaptırmış, içine gireceği günü de aslında iple çekiyor. Bezmiş yaşamdan, hem de öylesine bezmiş ki, “mutlu son bir an önce gelse” diye umutla Azrail’in geleceği günü bekliyor. Hayata dair tek umudu ölüm artık onun için, yaşama dair bir kırıntı kadar bile umut kalmamış. Onun için ölüm, romanın mutlu sonu. Osman Uysal'ı ilimin valiliğinde tanıdım. Oradan oraya koşuşturup duruyordu, henüz hayatta olduğunu belgelemeye çalışıyordu. Biraz tu...

DOKTOR NOWZARADAN BİZDEN BİRİ

Resim
Doktor Younan Nowzaradan, İran asıllı diye biliyordum.  Meğer kökleri Türkiye topraklarında var olmuş. Bu niçin önemli, çünkü bizim ülkemizin topraklarında yetişen insanların akıl seviyesi, vicdan - merhamet seviyesi yüksek olur. Kendinde bu özelliği keşfeden ve dışa yansıtabilen kişi yaşantısında hep insancıl kalır. Doktor Nowzaradan"nın duruşunda, bakışında, davranışlarında bu güzellikler bulunmakta, bu sebeple tüm dünyaca  iyi insan olarak bilinmekte... Değerli  okurlarım; geçtiğimiz günlerde ayferaytac.com 'da yayınlanmış olan Doktor Nawzaradan başlıklı yazımı, adı geçen doktorun izlediğim programlarından etkilenip yazmıştım. Bizim doktorlarla bir kıyaslama yapmak ister gibi. İyi kalpli, sevimli atom karınca çevikliğindeki ünlü doktor diyerek, kiloları altında ruhları ezilen insanlara verdiği sağlık hizmetlerini aktarmıştım. Meğer benden gayri ne çok tanıyanı ve seveni varmış bu babacan tavırlı doktorun... Konuma ilgi gösterip, doktora olan  alakanızı...
Resim
POŞETE PARA VERCEZ GARİ AVRUPALI MI OLCEZ GARİ... Markette rastladığım komşu teyzem beni görünce selam bile vermeden "Poşede de para vercez gari, Avrupalı mı olcez gari" diye bir soru yöneltti. Gülümseyerek önce hatırını sordum. "Poşete para vermekle biz Avrupalı olamayız." dedim. Komşu teyzem kızar gibi yüzüme baktı, sonrasında "Zaten niye Avrupalı olalım ki, biz Türk'üz." dedi. Komşu teyzem konuyu kıta olarak değerlendirmiyordu. Belki de Türkiye'nin Asya ve Avrupa arasında bir köprü olduğunu bile bilmiyordu. Sonra komşu teyzem: -"Bende marketlerden reklam parası istemeyi düşünüyom. Ya baskısız poşet verirler yada reklam parası. Hem para verecez, hemde poşetlerini elimizde dolaştıracaz, boşuna reklamlarını mı yapacaz?" dedi.  Böyle bir soruya ne cevap verebilirdim ki, zira sorunun muhatabı ben değildim, market sahibine iletilmeliydi bu soru. Gülümseyip yanından uzaklaştım. Daha yanında dursaydım neler anlatırdı. Ama market anl...

Hesap Tutmuyor

Resim
Yeni Asgari Ücret Evdeki Hesaba yetmiyor. Ben patron olsam, fabrikamda 200 işçi çalıştırsam, her ay her birine 2020 Türk lirası maaş versem yolumu şaşırırım. Niye derseniz, sadece işçiye asgari ücret maaş vermekle işim görülmüyor ki, işçinin hakları var. Öğle yemeği var, işçi urbası var, ayakkabı vereni bile var. Her işçinin algısı var, vergisi var. Ürettiğinin girdisi var, çıktısı var, bir dolu vergisi var. Gelirin gideri var, her elimizi attığımızın tuzu var, biberi var, bir dolu vergisi var, fabrikanın girdisi çıktısı var. Ağır vergiler altında iş yürütmek kolay değil, zor. Bu durumda ben ne yaparım, her halde işçi çıkarırım... İşçiye verilen maaş zammı pek çoğumuzu sevindirdi elbet. Hatta bazı evlerde yüzler güldü, işçiler sahip oldukları işlerine daha bir şevkle sarıldı. Haberlerde dinledikleri Avrupa'nın en ucuz işçisi Türkiye'de, Avrupa ülkeleri işçilerine şu kadar dolar veriyor." Sözlerine bile kulak tıkayanlar oldu. Bazıları da başka ülkelerin işçilerinin ...
Resim
SANATÇILAR NE İSTİYORLAR NE SOLLA ANLAŞABİLDİLER, NE SAĞLA ANLAŞABİLİYORLAR. SANATÇILAR DA CUMHURBAŞKANI DA YANLIŞ KONUŞTULAR. Sanatçılar da Cumhurbaşkanı da yanlış Konuştular. Bir taraf halkın çoğunluğunun oylarıyla devletin başına getirilmiş devlet yöneticisine sanatçı kisvesiyle kafa tutuyor, hakaret ediyor. Devletine baş olmuş diğer taraf, halkın alkışlarıyla yücelttiği sanatçı bilinenlere "Sanatçı müsveddesi"diyor. Her iki tarafta yanlış konuşuyor. Bu tavırlar hoş olmuyor. Önde olanların örnek olması gerekir. Sevgiyi, saygıyı, hoşgörüyü önce sizler sunmalısınız. İki taraftan da beklentimiz böyledir. Kimse kimseyi küçük göremez, kimse Allah'ın takdirine karşı gelemez.Herkes yazılanı yaşar, aksini yapmaya kalkarsa yolunu şaşar. Salât ve selam üzerine olsun. Sevgili Peygamberimiz, rehberimiz buyurmuştur."Eğer üzerinize Habeşî ve burnu kulağı kesik bir köle, emir tayin edilse, sizi Allah'ın Kitabı ile sevk ve idare ettiği sürece, onun emirlerini dinleyini...

Kent İçinde Bir Çok Kent

Resim
KENT İÇİNDE BİRÇOK KENT Şehir diye bildiğimiz yerde yaşıyorduk senelerdir. 15 mahalleden oluşan, kendine özgü şirinliği olan bir şehirdi bizim şehir Isparta'mız. Sonra Isparta büyümeye başladı mahalle sayısı arttı.  Şehrimize kent denilmeye başlandı ve bu kentimizin içinde bir başka kentler oluşuverdi. Halıkent, kent içinde ilk kent. Halıkent bir semt oldu aslında. Fakat her geçen gün artarak yapılan yeni siteler, bu semti ‘ayrı bir şehir, ismine göre kentmiş’ havasına soktu.  Halıkent'ten sonra Işıkkentimiz oldu, sonra Batıkentimiz, Yağmurkentimiz, Durukentimiz, Gülkentimiz, Türkeşkentimiz, Akkentimiz, derken şimdi de Ulukentimiz yaşama geçmiş. Gözümüz aydın, hayırlı olsun. Vallahi ben gerçek Ispartalıyım ve ara sıra bir başka illere gidip gelsem de, oralarda bir süre kalsam da döner şehrime gelirim. Her defasında da Isparta'yı aynı bulurdum. Isparta benim ata ocağım. Gelişmesini isterimde özünün değişmesini hiç istemezdim. Şu kadar senedir Isparta’da yaşamışlığım...